BEDENSEL MUTLULUK
İnsanın vücudunda bütün organları sağlıklı ve güçlü bir şekilde görevini yaparsa bu durum şüphesiz o kişiye bir mutluluk verecektir. İnsanoğlu, cismi ile değil kalbi ve ruhu ile değerlendirilir. Bedene göre elbise neyse kalp ve ruha göre cisim de odur. İnsanın vücudu onun ruhunun hem kafesi, hem âleti ve hem de bineğidir. Dolayısıyla bedenin sıhhati, saâdeti, güzelliği ve iyiliği ruhun dışında gerçekleşen bir durumdur, fakat bu ikisi arasında çok sıkı bir etkileşim bağı vardır.
Muhterem kardeşim, bedenin sağlıklı olması elbette insana mutluluk verir ama bu mutluluk insan için yeterli ve devamlı değildir. Bilakis bu mutluluk ani olarak kaybolabilmektedir. Sağlıklı olmanın mutluluğunu yaşayan fakat kalp ve ruhi mutluluktan mahrum olan insanlara baktığımızda onların stres, bunalım ve sorunlar içinde kıvrandıklarını görürüz. Bu durum da bize sağlıklı olmanın mutluluğu yakalayabilmek için yeterli olmadığını göstermeye yeter.
Muhterem Kardeşim, sıhhat nimeti çok büyük bir nimettir. Kim ki, bu nimeti mal-mülk gibi görülebilen nimetlerle değiştirmeye razı olursa o kişi yanılmıştır. Zira elde edilmesi kolay olan birtakım nimetlerle elde edilmesi her zaman mümkün olmayan bir nimeti değiştirmiştir. Tiyatro sanatçısı Leyla Murat hatıratında eşinin başından geçen şu kıssayı şöyle dile getirmektedir:
“Eşim basit bir tiyatro sanatçısı idi. Günlerden bir gün şöyle dedi:
-Bir hastalığa düşmem pahasına da olsa bir milyon cüneyhim olmasını çok arzu ederdim.
Ona şöyle dedim:
-Sen hasta olduktan sonra sahip olduğun mal ne işe yarar ki!? Şöyle cevap verdi:
-Malımın bir kısmını hastalığımın tedavisi için kullanır geri kalanla da rahat bir şekilde yaşarım.
Eşim daha sonra bir milyon cüneyhten daha fazla para kazandı. Fakat Allah onun başına ciğer kanseri musallat etti. Eşim bu hastalığı için bir milyon cünehyten daha fazla para harcamasına rağmen şifa bulamadı. Kendisinin Allah’ın verdiği nimetlerden bir çoğunu yemesi yasaktı. O bu hal üzerine bir müddet yaşadı ve sonunda çok pişman ve kederli bir şekilde ölüp gitti.”
Şüphesiz sıhhatli olmak insanın mutlu olabilmesi için önemli bir koşuldur. Bu nimet insanın elinden alınırsa o insanın mutlu olması artık çok zordur. Sıhhat olmadan mutluluğu istemek insanı hayal kırıklığına götürecektir. Mutlu olabilmek için sıhhatin yanında rahat bir şekilde yaşamamızı sağlayacak diğer hayatî koşulların da yerine gelmesi lazımdır. İşte bu hayatî koşulların başında kişiyi dünyada ve âhirette saadete kavuşturacak olan Allah (Azze ve celle)’ye iman etmek gelmektedir. Mümin bir kişi sağlam bedeni ile Allah’ın emirlerini yerine getirme fırsatı bulacaktır. Kâfir kişi sağlıklı vücudunu Allah’a isyanda kullanacağından bu o kişiye dünya ve âhirette bunalım ve azaptan başka bir şey kazandırmayacaktır. Bu nedenle bu toplumlarda stres, bunalım, keder, isyan, ruhi çöküntü ve intihar olaylarının nisbeti çok yüksektir.
Dünya ülkelerine baktığımızda diğer memurlara göre polislerin genelde sağlıklı ve kuvvetli insanlardan seçildiğini görürüz. Buna rağmen “Orta Doğu” gazetesinin 5823’üncü sayısında şöyle bir haber yer almaktadır:
“Amerika Birleşik Devletleri’nde her sene ortalama 300 polis veya komiser intihar etmektedir. Bunlardan ortalama 10 kişi Newyork kentindendir. Polis ve komiserlerden intihar edenlerin sayısı 1987’den bu yana devamlı artış göstermektedir.”
Sübhanellah! Sıhhat, mal-mülk, hepsi var.. Ama buna rağmen milyonlar stres ve bunalımlar içinde yaşıyor. İntihar edenler ise sadece bu bunalımlı hayata dayanamayan kişilerdir. İntihar derecesine gelmeyen insanların yaşamakta oldukları psikolojik ve toplumsal sorunların büyüklüğünü siz takdir edin. Onlardan bazıları vehmî veya geçici olarak mutluluğu yakalasa bile çok geçmeden önlerine çıkan yeni sorunlar ve musibetlere yenik düşmektedirler.
İman etmeyen insanlara bir hastalık isabet ettiğinde bu durum onları inkisara sürükleyebilmektedir. Müslüman kardeşim, inkârcılara ve onların yolunda olan kişilere isabet eden bazı hastalık musibetlere sabretme azmini ve bu sabrın karşılığını Allah’tan bekleme inanç ve umudunu verecek olan nedir!? Bu konuda çare olarak iman etmekten başka bir yol var mıdır!? Tabii ki yoktur. İman cevherinden uzak kalan insanların umutsuzluğa ve bunalıma düşmeleri gâyet normal bir şeydir. Amerikalı kadın bir yazar islamın kadınlara verdiği önemi duyunca şöyle demekten kendini alamamıştır:
“Şayet durum anlattığınız gibi ise beni kendi toplumunuza götürün ve orada islamın verdiği bu haklarla altı ay yaşadıktan sonra beni öldürün. (Yani bu yaşadığım altı aylık bir süre her şeye bedeldir. Ondan sonra ölsem de fark etmez) demiştir.
Muhterem kardeşim, Allah (Sübhanehü ve Teâlâ) bizi kendisine kulluk etmemiz için yaratmıştır. O, bizi gerçek mutluluğa götürecek yolu belirleyendir. O’nun göstermiş olduğu yolun dışına çıkarsak kendi kendimizi ve toplumumuzu bunalımdan bunalıma sokmuş oluruz.