Biz davayı unuttuk veya bize unutturdular. Bize “Gelin makam ve mevkide oluverin” deyiverdiler. Tabi bir şartları vardı. “Mevkiler sizin olsun fakat ve ancak bizim sistemimiz içinde bunu yapmalısınız” dediler. “Tamam” dedik ve koşa koşa geldik. Koltuk hem konforlu ve hemde cazipti. Bir süre sonra tevhid ve cihadı unuttuk ve “tevhid – cihad” diyenleri istenmeyen kişiler olarak ilan ettik. Ve derken işin esasını kaybedip edebiyatı ile yetinmeye başladık. Kuranı iyi okumanın gayreti içindeyken onu anlama ve yaşama gayreti bilinçli bir şekilde göz ardı ediliyordu. Ve biz artık mücahit değil müteahhit oluvermiştik. Gevşeyen yumruklar eski düşmanların ellerini sıkan pamuk eller haline gelivermişti. Sonra “Biz olmazsak siz yok olursunuz” tehdidi ile bize her naneyi yedirdiler. Biz de nane yedikçe bir hoş olduk ve sonunda onu da beğendik ve artık bir zamanlar karşısında yumruklarımızı sıktığımız demokrasinin yılmaz savunucularıydık. Dava bitmiş dünyalık dava başlamıştı. Sonunda cephede ve siperlerde dikili olan sancakların bizim sancaklarımız olmadığını fark ettik ancak hala bunu bile fark edememiş gafil Müminler bir hayli fazla değil mi..